2050 Yılında Kullanılması Yüksek Olasılıklı 14 Yeni Kuşak Teknoloji

Günümüzde bilhassa fotoğraf ve görüntü çekimleri için sıkça kullanılan droneların, gelişen teknolojiyle birlikte 2050 yılında kargo taşıma alanında yerini alması bekleniyor. Üstelik yalnızca kargo da değil, bir yemek siparişi yahut taşınabilir olan her şeyin, gelişmiş ‘ görsel görüş sınırı ötesi ‘ sistemlerine sahip yüksek süratli dronelar ile adrese teslim edilebileceği varsayım ediliyor. 

Bu teknoloji vakit kazanımından, inançlı kargo teslimatına hatta kara trafiği azalımına kadar pek çok avantajı insanlığa sağlayacak üzere duruyor.

2020 yılında birinci sefer yüksüz bir biçimde Güney Kore’de testi gerçekleştirilen, Hyperloop teknolojisi ile yol alan bu trenler saatte 635 mil sürate, yani yaklaşık 1020 km sürate çıkabiliyor. Her yıl test stabilitesi, gelişen teknolojiyle birlikte arttırılarak yapılan bu trenlerin, 2050 yılında ulaşacağı suratı ise sahiden merak konusu. Keza mevcut süratiyle dahi insanların kullanımına açılması halinde kentler hatta ülkeler ortası toplu taşıma da yeni bir çağa gireceğimizi söyleyebiliriz.

Vaktimizin konuşan ve mimik sergileyebilen robotu Sophia’yı duymayanımız yoktur. Bundan 30 sene sonra ise, bilim iddiacılarına nazaran Sophia’yı yapay zekanın birinci beden bulmuş atası olarak hatırlayacağız…Çünkü 2050 yıllarında yapay zekanın hayatımızın küçüklü büyüklü her evresinde, gelişmiş halleriyle bizimle olacaklarına dair kuşkuları yok. Bu yapay zekaya sahip teknolojilerden bir tanesi tıpkı bir insan üzere davranabilecek, tahlil yapabilecek, tepki gösterebilecek, akılcı ve mantıklı tahliller üretebilecek. 

Kim bilir tahminen de günümüz kimi insanlarının sahip olamadığı naifliğe ve duygusallığa dahi sahip olabilirler ya da herkesin korktuğu üzere insanlığa tehdit haline de gelebilirler.

Nano robotlar insan bedenine enjekte edilebilen nanometrenin mikroskobik boyutlarında bir çeşit robot teknolojisidir. Bu teknolojinin bilhassa birtakım ülkelerde, kanser tedavisi üzere sağlık alanlarında test ve deneylerinin halihazırda yapılmakta olduğunu biliyoruz. 2050 yıllarında ise bu teknoloji sayesinde insan hafızasının aşikâr bir kısmının, tıpkı akıllı telefonlarımızda ki bulut sistemine benzeri bir halde depolanabileceği ve istenildiği vakit erişilebilir olacağı düşünülüyor. 

Ürkütücü olsa da hafızası zayıf beşerler için epey faydalı bir gelişme olabilir üzere duruyor…

Uzay aşığı Elon Musk günümüzde uzaya, bilhassa Mars’a yönelik pek çok proje geliştirmeleri yapıyor olsa da hala insanları Mars’ın imgesine birebir şahit edebilmiş değil. Bu durum 2050 yılında değişecek üzere gözüküyor. O denli ki bir Mars seyahatinin, günümüzde farklı bir ülkeyi ziyaret etmek kadar sıradan hale gelmesi hiç de uzak bir ihtimal değil. İnsanoğlunun bilim ve teknoloji alanında ki şimdiki en büyük amacının Mars’a hatta onun da ötesine ulaşabilmek olduğunu düşünürsek, bu seyahatleri yüksek olasılıklı olduğunu söyleyebiliriz.

Daha evvel Haptix projesi sayesinde protez kol ile beyefendisine sinyal gönderilebilmiş, bu alanda büyük bir gelişme yaşanmıştı. Bundan 30 yıl sonra protezlerin beyin fonksiyonlarımızla tam ahenk içerisinde çalışabileceği, hatta daha ütopik niyetlere nazaran mevcut uzuvlarımızdan çok daha güçlü ve fonksiyonel olabileceği teknoloji alanının öngörüleri ortasında yer alıyor.

 Bunun gerçekleşmesi insanoğlunun geneli için olumlu olsa da makus niyetli beşerler için tehlikeli bir silah olarak kullanılabileceği manasına geliyor.

Kurşun geçirmez bir t-shirt, size özel güçler kazandırabilen bir ağabeye, sıcaklığın her türlüsüne güçlü kıyafetler… Evet tüm bunlar nanoteknolojinin çalışma alanına dahil olan, şu an için hayal ancak gelecek için gerçek olması ihtimaller dahilinde olan yeni kuşak teknolojiler. Kıyafetler üzerine, nanoteknolojiyle birlikte çalışmalar ve deneyler yapılıyor, dahası bu üstün kıyafetler ile harika kahramanların dahi yaratılabileceğine yönelik çeşitli savlar da bilim bölümünde yer alıyor.

Bir muhteşem spor ayakkabı ile saatte 300 km sürat ile koşmayı kim istemez ki? Üstelik akaryakıtın 7 lira olduğu periyotta…

Sanal gerçeklik gözlüklerinin yaygınlığı son 10 yılda bir epey artmış durumda. Lakin şu an için kısıtlı alanlarda, limitler dahilinde kullanılabiliyor. Lakin bu gözlüklerin gelecekte öğrencileri sıkıcı derslerden kurtarabilecek düzeye erişmesi bekleniyor. O denli ki gözlüğü kullanan öğrencilerin, bir tarih dersinde muhakkak bir vakit ve coğrafyaya 3 boyutlu olarak seyahat etmesi hatta içerisinde bulunduğu ortamın fiziğini hissedebileceği düşünülüyor. 

Gerçekleşmesi halinde o vaktin çocuklarının bir oldukça şanslı olacağını söyleyebiliriz.

Çağımızın en büyük bağımlılıklarından biri olan telefon bağımlılığı ilerleyen yıllarda yerini yeni kuşak teknolojiye kaptırabilir. Bu teknoloji bileğimize takabildiğimiz, akıllı kez akıllı, holografik imgeye sahip bileklikler. Bu bileklikler sayesinde fizikî tıklama yerine holografik manzara üzerinde dokunuşlar yapabilecek, sesli komutlar ile her şeyini denetim edebilecek, üstüne üstlük tehlikeli olabilecek anlarda bileklik tarafından uyarılabileceğiz. En azından teknoloji dünyasının beklentileri bu istikamette…

Holografik ekran denilince aklımıza bir de soru gelmiyor değil; Fotoğraf galerimize girdiğimizde öbürleri tarafından görülmemesi gereken fotoğrafları nasıl saklayabileceğiz? ????

Her türlü yol, arazi ve trafikte kendi kendine gidebilen bu sürücüsüz araçlar ile insanların hem gerilim yükünün azalabileceği hem kendilerine daha çok vakit ayırabileceği hem de en kıymetlisi olarak trafik kazalarının önüne geçilebileceği umuluyor. Makul bir prensip ve kurallar dahilinde seyir edecek olan otonom araçların elektrik ile çalışacağı öngörülmesiyle, tabiatımızı günümüz araçlarının gaddarlığından da kurtarabileceği teknoloji beklentileri ortasında…

Dileyelim, çalışalım olsun!

Belçika’da geçtiğimiz yıl 3 boyutlu yazıcı teknolojisiyle 2 katlı bir konut yapılmıştı. Bu teknoloji genel olarak şu an ufak boyutlu işlerde kullanılıyor olsa da, Belçika’da inşa edilen mesken şimdiden gösteriyor ki önümüzde ki yıllarda daha da büyük 3D yazıcılar ile devasa inşaatlar yapılabilir. Teknolojinin, inşaat kesiminde kullanılmasıyla birlikte konut fiyatlarını ucuzlayacağı, fizikî iş gücünün azalacağı, inşaat müddetlerinin kısalacağı ve kent popülasyonlarının katlanmasında rol oynayacağı öngörülüyor.

Konut fiyatlarının düşmesi dışında pek faydalı bir gelişme olucak üzere durmuyor…

Biootech şirketi topraktan elektrik üretebilen portatif bir aygıt üretti ve üzerinde çalışmaları devam ediyor. Bu yeniliğin gelecek yıllarda yaygınlaşarak, tabiat dostu elektrik üretiminde öncü rol oynaması bekleniyor. Yüzde yüz doğal güç prensibiyle yola çıkan şirket, aygıtlarının tam manasıyla tabiat dostu olduğunu söylüyor. Gübreden ve topraktan alınan organik unsurlar sulama ve yağmur suyuyla hücre içine sürükleniyor, akabinde mikroorganizmalar organik molekülleri parçalayarak elektronları hür bırakıyor. Böylelikle elektrik üretimi gerçekleşmiş oluyor. 2050 yılında bu teknolojinin kat ve kat gelişmesiyle tabiatımızın bir nebze daha nefes alacağını öngörebiliriz.

2020 yılında Unity Biotechnology şirketi, yaşlanma önleyici ilaçlar ile yaşlılığa bağlı diz ağrılarına yönelik çalışmalardan başarılı sonuçlar aldığını açıklamıştı. Bu ilaçlar teknik olarak, yaşlandıkça bedende biriken hücrelerin dağılmasını sağlayarak çalışıyormuş. Yaşlılığa bağlı hastalıkların önlenmesinde işe yararsa, yaşlanma evresini tam olarak durduramasa bile yavaşlatma bahtı bulunuyor üzere görünüyor. Tekrar bu alanda çalışmalar yapan farklı bir şirket Alkahest , yaşlı insanlara genç insanların kanında bulunan bileşenleri enjekte ederek, hafif ve orta şiddetli Alzheimer hastalarının, bilişsel ve fonksiyonel düşüşlerini durdurmaya çalıştığı biliniyor. 

Umalım ki tüm bu çalışmalar 200 yıl yaşamak isteyen beşerler için gelecekte tam işlevli bir hale dönüşür…

İnsanoğlunun doyumsuzluğundan çıkageldiği varsayılan bu fikir, kağıt üzerinde alımlı görünürken, gerçekleşmesi imkansız olmasa da bir epey zormuş. Zira Planetary Resources isminde bir şirket uzay madenciliği konusunda yanıp tutuşurken, aldığı milyarlarca dolar dayanağa karşın; Dünya’nın yer çekiminden kurtulmak, tonlarca tartıda ki sondaj makinalarını asteroidlere göndermek, kurulacak istasyonlar için gerekli enerjiyi sağlamak üzere zorluklara dahi erişemeden pes ederek, ConsenSys isminde öbür bir şirket tarafından satın alınmaya mahkum olmuş. Bu satın alımdan sonra uzay madenciliği konusunda ki çalışmaların akıbetine de pek hakim değiliz.

2050 olmasa da 2200 yıllarında neden olmasın?